Ülkemizde son dönemlerde yaşanan kadına yönelik şiddet olayları, toplumu derinden sarsmaya devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde meydana gelen bir cinayet, hepimizi bir kez daha bu trajik konunun ciddiyetine dikkat çekmeye zorladı. Eşi tarafından kızıyla birlikte katledilen bir kadın, hayatının son dönemlerinde yaşadığı korkuları ve endişeleri dile getirmişti. O kadının son sözleri, birçok kadının yaşadığı çaresizliği ve toplumun bu konuda ne denli bir bilinç oluşturması gerektiğini gözler önüne serdi. "Sonum iyi olmayacak" diyerek, geleceği konusunda huzursuz olan bu kadının hikayesi, adeta bir uyarı niteliği taşıyor.
Olayın detaylarına baktığımızda, genç kadının 30’lu yaşlarının başında olduğunu görüyoruz. Ailesinin verdiği bilgilerin yanı sıra, komşuları da kadının eşi ile olan ilişkisi hakkında endişelerini dile getirmiş. Güvenlik nedeniyle birçok sosyal çevre ile iletişimini koparan bu kadının, toplum tarafından yeterince desteklenmediği aşikar. Geçmişte yaşadığı şiddet olaylarını, sürekli tehditler alarak geçiren genç kadın, buna rağmen toplumda var olma çabasından hiç vazgeçmemişti. Ancak bu durum, trajedinin eşiğindeki bir hayatın sadece bir parçasıydı.
Kadının yakın çevresi, onun sık sık "Sonum iyi olmayacak" dediğini ifade ediyor. Bu sözler, aslında bu kadın için sadece bir korku değil, gerçek bir öngörüydü. Biliyoruz ki, birçok kadın benzer durumlarda mecburi bir sessizliğe mahkum kalıyor. Eğitimli, çalışkan ve hayatına dair hayalleri olan bu kadının hikayesi, toplumda kadına yönelik ayrımcılığın ve şiddetin ne denli yaygın olduğunun bir örneği. İşte bu nedenle, yaşananlar sadece bir cinayetten ibaret değil; aynı zamanda bir toplumsal yara, bir vicdan sorgulaması.
Yıllardır devam eden bu sorunla ilgili olarak, çeşitli sivil toplum kuruluşları ve devlet organları harekete geçse de, ne yazık ki toplumsal algının değişmesi zaman alıyor. Kadınların maruz kaldığı şiddetin önlenmesi için atılan adımlar, çoğu zaman yetersiz kalıyor. Sosyal destek mekanizmalarının etkinliği, şiddete uğrayan kadınların sistemden alacakları destekle doğru orantılı. Ancak yaşanan bu trajedi, toplumda bir dönüşüm yaratma ihtiyacı olduğunun altını net bir şekilde çiziyor.
Olayın ardından yapılan açıklamalar, toplumda yaşanan rüzgarın ne denli değişmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Kadınlar, yalnızca şiddet gören bireyler olarak değil, toplumun aktif katılımcıları olarak desteklenmelidir. Bunun için aile içindeki iletişimden tutun, okul ve iş hayatındaki eğitimlere kadar kapsamlı bir reform sürecine ihtiyaç vardır. Toplumun her kesiminden bu konuyu sahiplenmesi, hem pasif bir izleyici olmanın önüne geçer hem de gelecek nesillere daha sağlıklı bir dünya bırakmamızı sağlar.
Bu trajik olay, kadınların hayatının ne kadar kıymetli olduğunu ve hepimizin bu konudaki sorumluluğunun ne denli büyük olduğunu bir kez daha gösteriyor. Unutmayalım ki, Her kadının yaşama hakkı vardır ve toplumsal olarak bu hakları korumak için çaba göstermeliyiz. Şiddete hayır demek, sadece bir slogan olmaktan öte, tüm bireylerin sorumluluğudur. Bu nedenle, kadına yönelik şiddete karşı verilen mücadelenin her birey tarafından sahiplenilmesi, yarının daha iyi bir dünya olması temennisini güçlendiriyor.